Giderek daha çeşitlenen bir küresel toplulukta yaşıyoruz. Daha sık olarak, birden fazla kültürün olduğu durumlarda çalışmaya, öğrenmeye ve öğretmeye vakit harcıyoruz.
Çok kültürlü ortamlarda etkili bir şekilde manevra yapmak için gerekli bilgi, beceri ve deneyimi kazanmak giderek daha önemli hale geliyor. Özellikle çevrimiçi iletişim kanallarına indirgendiğimiz bu kısıtlı dönemde, kültürler arası anlayışı geliştirmek çok önemlidir.
Araştırmalar, kültürel zekanın 21. yüzyıl dünyasında başarılı olmak ile modası geçmiş olmak arasındaki en büyük fark olabileceğini gösteriyor.
Kültür Konusundaki Kişisel Merceğinizi Tanımak
Başka bir kültürle karşılaşmak ve kendi kültürümüzle olan benzerlikleri ve farklılıkları kabul etmek ve saygı duymak, uçsuz bucaksız dünyamız küresel bir köye dönüştüğü için çok değerli bir beceri haline geldi. Kendi farkındalığımızı keskinleştirmeden ve kişisel kültürel merceğimizi tanımadan bu empati düzeyini geliştiremeyiz.
Çok kültürlü dünyamız kendi toplumsal kurallarımıza ve neyin normal neyin normal olmadığına dair tanımlarımıza alışkın olmayabilir ya da bu tanımların sınırlarını zorlayabilir. Birisi kendi sosyal kodlarımıza göre farklı davrandığında, davranışlarını anormal ve hatta yanlış olarak değerlendirmekte hızlı olabiliriz. Kültürel ifadeyi kişilikten ayrı öğrenilmiş bir davranış olarak kabul etmek, daha derin bir anlayış düzeyini teşvik eder.
Kültürel Buzdağı (The Cultural Iceberg)
Başlangıçta farklı kültürlerden iki kişi bir araya geldiğinde kültürün görünür özelliklerini gözlemlerler. Avustralya da dahil olmak üzere bazı kültürlerde, sizinle konuşurken birinin gözünün içine bakmak bir saygı göstergesidir. Aktif dinlemeyi gösterir ve konuşmacıya sizin ilgilendiğinizi ve ciddiye aldığınızı garanti eder. Karşılığında, diğer kişi göz teması kurarsa, söylenenlere güven duyulduğunu gösterir. Bununla birlikte Asya toplumlarında, özellikle dinleyicinin daha yüksek bir sosyal statüye sahip olabileceği durumlarda, yalnızca kısa bir süre göz teması kurmak kibarlıktır. Gözlerin ara sıra buluşması, ilgi eksikliğinden ziyade saygıyı gösterir.
Kültür kavramını açıklamak için genellikle buzdağı analojisine başvururuz. 1970’lerde antropolog Edward T. Hall tarafından geliştirilen model, kültürün derinliğini ve genişliğini sergileyerek kavramın karmaşıklığını bir buzdağına benzetiyor. Bir buzdağının en üstteki yüzde 10’unu görebilirsiniz, kütlesinin yüzde 90’ı su hattının altında, görüş alanı dışındadır. Kültür hemen hemen aynıdır; görünür katman çok ince bir dilimdir.
Kültürler arası bir iş karşılaşmasını düşünün. Her kişi yalnızca gözlemlenebilir davranışa güveniyorsa – bu durumda, göz teması – büyük olasılıkla karşılıklı güvensizlik duygularını veya bir saygı sorununu tetikleyecektir. Farklı toplumlar saygı ve güven gibi aynı temel değerleri paylaşabilirken, bu örnekte bu değerlerin ifadesinin farklı olabileceğini görebiliriz.
Buzdağı modeli, yeni bir kültürü neden yalnızca gördüklerimizle yargılayamayacağımızı vurgular. İçgüdüsel olarak, bir durumda başlangıçta algıladığımızdan daha fazlası olduğunu biliyoruz. Birinin davranışı kültürel normlarınıza aykırı olduğunda ne olacağını düşünmek için bir dakikanızı ayırın. Diğer kişinin davranışını kabul edilemez olarak mı algılardınız, saygısız mı? Algınız doğru muydu? Aslında davranışın altında yatan inançları ortaya çıkarmak için zaman ayırmak gereklidir.
Kültürel anlayışınızı geliştirmek, kafa karıştırıcı durumlarda gezinmenin ve farklı kültürlerden diğerleriyle bağlantı kurmak için uygun ayarlamalar yapmanın yolunu sunar.
Göz teması örneğine geri dönelim. Kültürel tercihleri, kişilik özellikleriyle karıştırma eğilimi vardır. Asya kültüründe doğrudan göz teması kuran kişi kaba ve korkutucu olarak algılanabilir mi? Bir Avustralyalıya bilinçli olarak kısa bir bakış atan kişi yalancı veya özgüveni olmayan biri olarak görülebilir mi?
Kültürel olarak karmaşık durumlarla yüzleşmek için uluslararası bir görev alanına sahip olmanız gerekmez. Avustralya’nın yerli nüfusu, dünyadaki kültürel ve dilsel olarak en çeşitli olanlardan biridir. Bir göçmen ülkesi olan Avustralya’nın halkı 190’dan fazla ulustan geliyor ve ulusun yüzde 75’inden fazlası Avustralya dışında bir soyla özdeşleşiyor.
Kültürel anlatılarımız, çocuklukta, toplumda deneyimlediğimiz çok sayıda öğreti katmanından şekillenmeye başlar. Maruz kaldığımız toplumların normlarını öğreniriz ve bu öğrenilen fikirler kişisel değer sistemimizin ayrılmaz bir parçası olur. Kültürler arasında farklı geçmişlere sahip insanlarla bağlantı kurmak için öncelikle kendi dünya merceğimizi şekillendiren değerleri anlamamız gerekir.